Saturday, July 14, 2012

eski filmler, tekrar tekrar kafaya takılan hayaller I

Çok fazla film meraklısı değilim. Türk filmleri olsun, kült filmler olsun, Hollywood filmleri olsun hararetle tartışır insanlar bunları, ben dinlerim öyle. Hafızam da balık, "haa evet hatırlar gibiyim," "o şey diil miydi? neydi yaa?" repliklerini ata ata kendimi eğlerim. Ama bazı filmler izlemişliğim vardır elbet, ve bunların bir kısmında, öyle sahneler gördüm ki, hala takip ederler peşimden. Bu yüzden yeni hayal kuramıyorum, hep bu eski filmlerdeki eski sahneleri özleyip duruyorum.

Bunlardan biri Carla's Song filminden.
Çift katlı kırmızı İngiliz otobüslerinden birinin şoförü adam, ülkesinden kaçıp gelmiş yabancı bir kızın peşine düşüyor. Giriş hikayesi bu. Bir gün adamın tepesi atıyor, otobüsün dikiz aynasından, içinde bulunduğu saçmalığı görüyor. İçindeyken kendine bakamadığı için, kendinin dışına çıkması gerekiyor. Dışına çıktığında da, artık orada durmasına imkan yok.


Sonra kızı bulmuş, birlikte kaçmışlar. Adam, bürokrasiden, sabah gidip akşam gelmelerden; kız da savaştan ve sürgünden. Gerçekten de yıktım geçtim bu sefer, gerçekten de şu anda umurumda değil, başka bir şey var ve ona gidiyorum işte demenin özgürlüğünü ilk kez tattığın o an.




Çıkış hiçbir zaman kolay değil, ama bir kere çıktıktan sonra artık ortalarda uçuşabilirsin. Yolculuğun tadını çıkarabilirsin ve artık kaosun içinden, dans eden bir yıldız yaratabilirsin. 





İçinde standart normlara göre hiçbir güzellik barındırmayan boşluk. Ne bir çiçek, ne mavi gökyüzü, ne yeşillikler, ne kuşlar. Bütün sıradanlığıyla, ayrıcalıksızlığıyla, hiçbir ilginçliği olmayan, huzurlu ve sessiz insan ruhu. Yıllardır orada olmak istiyorum, bu sahneler yıllardır aklımdan çıkmıyor. 





"I’ve been here hundreds of times.. it’s always changing.. the sky, the water, ferns.. when I’m pissed off it makes me peaceful.. and when I’m happy, makes me more happier"

Hayatta inanmak için ve uğruna çaba sarf etmek için başka insanları seçtim kendime demişti bir arkadaşım. Onu anarım burada da yeri gelmişken. 





Her kahramanın yolculuğu eve dönüşle son bulur. Ev bıraktığın gibi kalmış, kaçmana yol açan sebepler ortadan kalkmamış olabilir. Ama sen değiştin ya işte, boşa gitmedi yolculuk.


Kişisel hafızamızı oluşturmak için yazıyoruz demiş Yonca. İşte benim hafızam bu çerçöple dolu. 

Demet

Friday, July 13, 2012

tüm böceklere selam ederim

Metafor yapmıyorum. Gerçek böceklerden bahsediyorum. Hepsine selam eder, sağlık sıhhat dilerim. Yeter ki keyifleri yerinde olsun. Olsun ki huzursuzlanıp meraklanıp, şurası da nasıl bir yermiş acaba diye ayaklanıp evime girmeye kalkışmasınlar.
Böylece "dev peygamber devesinin hazin sonu" gibi acıklı öyküler de yazılmaz arkalarından.
Sıhhatli bir peygamber devesi ile (bkz.fotoğraf) ölü bir peygamber devesi arasındaki farkı bilir misiniz? Ben de bilmezdim, ama öğrendim.

Nasıl da mutlu. 

Sıhhatli peygamber devesi yemyeşil yanan kanatlarını çırpa çırpa, orasından burasından sarkan çirkin ve manasız bacaklarını sallaya sallaya ampulün etrafında dönerken yaşam sevinciyle doluydu. Kara kafalı kürklünün bir hamlesiyle yere serildiğinde ise, artık o kadar da mutlu görünmüyordu. Hemen ayağa kalkıp savunma pozisyonu aldı, sırtını dikleştirip kolları uzattı. Kara kafalının umurunda bile olmadı, pançaladı durdu. Biz de böylece ölü bir peygamber devesi ile tanışma fırsatı bulduk.(bkz. resim-ben çizdim).


Sözün özü: Bir daha girmeyin bu eve noolur. Zaten çok çirkinsiniz. Bir de cenazenizi kaldırmak iyice kalbimi kırıyor. 

Demet